İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda Kuzey Kıbrıs’ın statüsü ve Cumhurbaşkanlığı seçimi, TBMM’de yürütülecek bütçe süreci ve Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu başlıklarında sert mesajlar verdi.
KUZEY KIBRIS
Konuşmasına “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olduğunu savunup, bunu dünyaya kabul ettirmeye çalışırken, bağımsızlığına önce Türkiye’nin saygı duyması gerekir. Çünkü Türkiye’nin saygı göstermediği bir alanda başkalarının saygı göstermesi beklenemez.” sözleriyle başlayan Dervişoğlu, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı atanmış bir vali değildir.” vurgusunu yaparak, “Bağımsız bir Türk devletinin adil ve özgür seçimler sonucu seçilmiş devlet başkanıdır.” ve “Kıbrıs Türk halkının bir devleti vardır ve garantörü de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.” ifadelerini kaydetti.
BÜTÇE
Ekonomik hedefleri “Üç haftada çöken üç yıllık orta vadeli yalanların yeni bir versiyonu” diye niteleyen Dervişoğlu, “Bütçe açığıyla aynı miktarda, yani iki nokta yedi trilyon lira. Büyüme ise yüzde üç nokta sekiz olacakmış. Bu açıklamada enflasyon yüzde on altıya düşecekmiş.” dedi. Cumhurbaşkanı’na seslenerek “Bütçenin sahibi Recep Tayyip Erdoğan geride bıraktığımız yıllarda yaptığı gibi yapmasın. Bütçesini gelsin ya delikanlı gibi savunsun ya da bu büyük millete kendisi sunsun.” ve “Delikanlıysa gelsin bütçesini sunsun ya da milletin huzurunda o bütçeyi savunsun.” çağrısında bulundu.
MİLLÎ DAYANIŞMA, KARDEŞLİK VE DEMOKRASİ KOMİSYONU
Dervişoğlu, komisyon başlığını “Sözde Terörsüz Türkiye Komisyonu… Barış, kardeşlik, dayanışma, demokrasi, millî birlik… ne güzel laflar! Peki, sonuç?” sözleriyle eleştirdi. Tercihlerin net olduğunu belirterek “Tablo açık ve nettir: Ya Öcalan’ı tercih edeceksiniz ya Kürtleri; ya Kandil’i tercih edeceksiniz ya Türkiye’yi; ya Cumhuriyet’i tercih edeceksiniz ya da sefilliği.” dedi. “Buradan bir kez daha uyarıyorum: Ey yanlış yolun şaşkın yolcuları!” diyerek çıkışını sürdürdü.
Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan satır başları şu şekilde:
“KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olduğunu savunup, bunu dünyaya kabul ettirmeye çalışırken, bağımsızlığına önce Türkiye’nin saygı duyması gerekir. Çünkü Türkiye’nin saygı göstermediği bir alanda başkalarının saygı göstermesi beklenemez.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız ve egemen bir ülke olduğuna inanan ve bu davayı destekleyen herkes, Kıbrıs Türk halkının hür iradesiyle yaptığı seçimlerin sonuçlarının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını perçinlediğini kabul etmelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı atanmış bir vali değildir.
Bağımsız bir Türk devletinin adil ve özgür seçimler sonucu seçilmiş devlet başkanıdır. Yapılan seçimleri federasyon ile bağımsız devlet arasında bir referandummuş gibi sunmak, hadiseyi bu şekilde ele almak, düşmanları sevindirmek, Türkiye için de bir mağlubiyet algısı yaratmaktır.
Okumadıkları, okuyup anlayamadıkları, anlayıp da inanmadıkları tarihî gerçeği tekrarlayayım ki o pamuk ipliğine bağlı millî özgüvenleri öğrensin. Kıbrıs Türk halkının bir devleti vardır ve garantörü de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Açıkları, kıyafetler ve kıyafetler de birbirine bağlı bir şey var. Bu hakikat öylesine köklü ve öylesine güçlüdür ki ne tek bir seçimle değişir ne de değiştirmeye kimsenin gücü yetebilir. Devlet aklı ve ahlâkı olanlar bunu bilirler ve buna dikkat ederek söylem üretirler.
Ancak bekâ kavramını her mecrada bozuk para gibi kullanmaya alışkın bu zihniyet, en kirli ve karanlık şahsî ilişkilerini onunla yıkayıp aklayacağına o kadar inanmış ki, bekâ diye sattıkları cakalarını ve bundan sonra elde ettikleri menfaatleri bozulduğunda maksadı aşan cümleler kurmaktan da geri durmuyorlar.
Bütçe ve ekonomi
Düşünebiliyor musunuz, ne hâle getirilmiş? Cebimizdeki parada imzası bulunan kişi yolsuzluk iddialarıyla tutuklanıyor. “İngiliz Mehmet”ten sabık damat bakana, oradan da ışıldayan gözlü bakanlara kadar; atandıkları dönemde öve öve bitirilemeyen, Türkiye’yi milyarlarca dolar zarara uğratan kur korumalı mevduatın mucitlerinden olan Merkez Bankası Başkan Yardımcısından bahsediyorum. Bu başka bir yerde olsa hükümetler istifa eder, bakanlar istifa eder… Daha neler var arkadaşlar! Hiç kimse kılını kıpırdatmıyor. Söz konusu soruşturmaya göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın iştiraki olan Bankalararası Kart Merkezi’nde yapılan çipli kart alımı ve troll yazılım geliştirme ihalelerinde ciddi usulsüzlükler tespit edilmiş ve devletimiz milyonlarca lira zarara uğratılmıştır. Hiç kimse ağzını eğip bükmesin; bu basit bir ihale tartışması yahut bir usul hatasından kaynaklanan bir zarar değildir.
Bu mesele, devletin en güvenilir kurumu sayılan ve öyle de olması gereken Merkez Bankası’nın gölgesinde doğmuş bir yönetim zafiyetidir; saray çürümüşlüğünün en açık özetidir.
Bütçe açığıyla aynı miktarda, yani iki nokta yedi trilyon lira. Büyüme ise yüzde üç nokta sekiz olacakmış. Bu açıklamada enflasyon yüzde on altıya düşecekmiş. Üç haftada çöken üç yıllık orta vadeli yalanların yeni bir versiyonudur hazırlanan bu bütçe.
Yahu arkadaş, bu bütçe açığıyla bu enflasyon o seviyeye nasıl düşecek, hiç düşündünüz mü? Rakamlar yalan söylemez ama bu bütçe yalan söylemekten imtina etmiyor. Çünkü iki bin yirmi altı rakamlarının gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok. Bütçe eskiden bir hükümetin yol haritasıydı ve namusuydu. Şimdi ise yalanın resmî belgesi hâline gelmiş durumdadır. Hakikatin bütçesi değil, amirine yaranma telaşıyla yapılmış bir palavra sporudur. Yanlış ekonomik politikalar yüzünden millet tükenmiştir. Kepenk kapatan esnaf, ay sonunu getiremeyen emekli, toprağına küsen çiftçi tükenmiştir. Emeği zayıf olan emekçi, maaşı kuşa dönen memur, maaşının yarıdan fazlasını kiraya veren kiracı tükenmiştir. Çarkı döndüremeyen KOBİ’ler, finansmana ulaşamayan sanayiciler, geleceğinden umudu kesmiş, kayırmacılık altında ezilen gençler tükenmiştir.
Tablo ortadadır. Aslına bakarsanız, milleti tüketen iktidar tükenmiştir. Hazırladıkları bütçe de bir tükeniş bütçesidir. Her bütçe döneminde yaşıyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtiğimiz andan itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde saraydan hazırlanarak yapılmış bütçe, binlerce sayfa döküm hâli ile birlikte komisyona gelir. Üzerinde günlerce tartışırız. Saatlerce konuşuruz. Hatta yapılan tartışmalar neticesinde “Ne kadar büyük bir performans gösterdik” diye de bütçeyi savunanlar çıkar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde iftiharla anlatır. Ama bir tek cümlesini bile, bir tek rakamını bile değiştiremeyiz o bütçenin. Çünkü Sayın Recep Tayyip Erdoğan öyle emretmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmiştir ve Türk milletine dayatılmak istemektedir. Buradan açıkça söylüyorum: Bütçenin sahibi Recep Tayyip Erdoğan geride bıraktığımız yıllarda yaptığı gibi yapmasın. Bütçesini gelsin ya delikanlı gibi savunsun ya da bu büyük millete kendisi sunsun. Suçu bürokrasinin üstüne, bakanların üstüne atmasın.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kaçmamaya davet ediyorum. Tekrar söylüyorum: Delikanlıysa gelsin bütçesini sunsun ya da milletin huzurunda o bütçeyi savunsun.
Vatandaşı koruyan düzenlemeler getirin. Ama yok. Var olan tek şey kasayı doldurma derdi. Bir kez de saray bütçesine, ballı ihalelerden nasiplenenlere, uzlaşmayla borçlarının tamamını sildiğiniz yandaş müteahhitlerinize dokunun. Allah’ınız, kitabınız yok mu sizin?
Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu
Sözde Terörsüz Türkiye Komisyonu… Barış, kardeşlik, dayanışma, demokrasi, millî birlik… ne güzel laflar! Peki, sonuç? Teröristbaşı Öcalan’a özgürlük yürüyüşleri. Sonuç? Polise “ey düşman” diye megafonla seslenen terör sempatizanları. Sonuç? Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden postmodern siyaset feodalleri. Sonuç? Türkiye’nin tartışılmazlarının tartışma masasına yatırılıp tartışmaya açılması. Sonuç? Siyasetteki varlığını Türk milleti tanımıyla, Cumhuriyet’in nitelikleriyle yaptığı çekişmeye adamış, anadil kılıfıyla ayrışma taleplerini meşrulaştıran sözde bir meclis başkanı.
Her yeni gün, bir başka birinin yaptığı bu şımarıklıkların sonu bizi içinden çıkılmaz belalara götürüyor. İktidara, “Ne yapıyorsunuz o komisyonda?” diyorlar, “Bekamız söz konusu.” diyor… Ana muhalefete “Ne yapıyorsunuz?” diyorlar, “Dinliyoruz.” diyor… PKK ve İmralı’nın sözcüsü ve temsilciliğine soyunmuş, Kürtleri de oraya hapsetmekle görevli partiye soruyorlar, “Bu sloganlar nedir?” diye; “Barış.” diyor, “demokrasi.” diyor…
Buradan bir kez daha uyarıyorum: Ey yanlış yolun şaşkın yolcuları! Bu ülkeyi, Türk milletini provoke ederek varacağınız menzilde sizi bekleyen hiç ama hiç iyi bir gelecek yoktur. Kimse için yoktur; ne Kürt için ne başka bir kimlik için yoktur. Öcalan’a indirgenmiş bir sürecin sonunda en çok benim masum Kürt kardeşime yazık edeceksiniz. Tablo açık ve nettir: Ya Öcalan’ı tercih edeceksiniz ya Kürtleri; ya Kandil’i tercih edeceksiniz ya Türkiye’yi; ya Cumhuriyet’i tercih edeceksiniz ya da sefilliği.
Bizim de tavrımız bellidir: Biz kardeşlik diyeceğiz, biz eşitlik diyeceğiz, biz hürriyet diyeceğiz, biz cumhuriyet diyeceğiz! Ey yanlış yolun şaşkın yolcuları! Size rağmen Türk vatandaşlığını parçalatmayacağız. Kalkınmış, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni elbirliğiyle, Türkmen’iyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle büyük Türk milleti olarak BİZ payidar kılacağız!
Her seferinde bizi olmadık sıfatlarla itham etmenin size bir mecra kazandırdığını zannediyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz. Siz, 2025 yılında, bu coğrafyada, cumhuriyet olarak yaşayan, bir etnik ve dinî kimlik cehenneminde yanmayan Türkiye’nin kıymetini bir türlü ve ısrarla anlamıyorsunuz. Ama biz anadille, resmî dilin ne olduğunu çok iyi bilenleriz; kimsenin anadiline de laf edecek tıynetsizlikte değiliz.
Ben sükûnetle ve suhuletle tekrar uyarıyorum: Türkiye, ondan bir parça devşirmeye çalışan sözde gizli ajandalarla kuyusu kazılacak bir ülke değildir. Türk milleti, aç da kalsa, sefalet içinde de bırakılsa, varlığını bir faninin varlığına bırakacak bir millet değildir. Türk milleti, kendisine 40 sene silah doğrultmuş bir terör örgütüne de, onun elebaşına da barış güvercini muamelesi yapacak, yaptıracak bir millet de değildir.
Biz, bu bölünmez vatanı millî mücadele ve irfanla kurduk, hukukla var etmek istiyoruz. Biz, yedi düvele karşı kazandığımız savaşı 100 sene sonra büyük Ortadoğu tefecilerine boyun eğelim diye vermedik. O yüzden kendinize gelin, bu şımarıklığa son verin! Bugün devleti yönettiğini zannedenler mi, yoksa onların okyanus ötesindeki patronları mı, her kim ise size bu cüreti veren; bilin ki bizler, ne bedel varsa onu öderiz.
Cumhuriyet’le savaşarak, devletin kuruluş felsefesiyle dalaşarak, Mustafa Kemal’le hesaplaşmaya kalkarak, milletin birliği ve bütünlüğüne karşı çıkarak, vatanın bütünlüğüne kastederek bize barış diye yutturmaya çalıştığınız o parçalanma hikâyesinin sonunda gökten üç elma filan düşmez! Böyle bir şeye Allah da rıza göstermez. Başınıza taş yağar, taş! Ha, bunu da böyle bilin!”


