Mart’ta uzlaşmak için 10 neden’

Mart’ta uzlaşmak için 10 neden’

ABONE OL
3 Mart 2020 22:37
Mart’ta uzlaşmak için 10 neden’
0

BEĞENDİM

ABONE OL

‘5 Mart’ta uzlaşmak için 10 neden’

İdlib’de 36 askerin hayatını kaybettiği son saldırı sonrası Türkiye-Rusya ilişkileri için 5 Mart perşembe günü yapılacak Putin-Erdoğan zirvesi kilit öneme sahip.

Kremlin Sarayı’nda yapılacak olan görüşmede, İdlib’in ötesinde, iki ülke ilişkilerinin perspektifi üzerinde derin etkileri olması bekleniyor.turkrus.com, “iki ülkenin uzlaşması için 10 önemli-geçerli neden olduğunu” savunarak bu gerekçeleri madde madde şöyle sıraladı:

1- Her ne kadar Türkiye’de pek çok çevrede, enerji anlaşmaları ve projeleri üzerinden “Ankara’nın Moskova’ya bağımlı olduğu” kanaati ağır bassa da, aslında Rusya’nın da Türkiye’ye bağımlı olduğu noktalar az değil. “Sorunlu” Ukrayna’yı devreden çıkarmak ve Türkiye’yi AB’ye uzanan yeni “doğalgaz transit ülkesi” yapmak için Türk Akım’a, ayrıca Akkuyu nükleer santraline yapılan yatırımlar Moskova için çok önemli. Türkiye, borcunu vadesinde ödeyen, sorunsuz en büyük gaz alıcılarından biri. Rus turistlerin “milli daçası”. Rusya Türkiye’nin ithalatında 1 numaralı ülke. Yani ipler koparsa Rusya’nın uğrayacağı kayıp da az değil. “Kazan-kazan” arayışından “kaybet-kaybet” durumuna düşmek iki başkente de yaramaz.

2- Geçen yıl rekor sayıda, 7 milyon Rusya vatandaşı Türkiye’de tatil yaptı. Ne 2015 uçak krizi sonrası “milli Karadeniz destinasyonlarıyla Türkiye’yi ikame etme” çabaları, ne diğer dış destinasyonlar Türkiye’nin boşluğunu dolduramadı. Ruslar “her şey dahil” sistemi ile, en ekonomik fiyata en iyi tatili Türkiye’de yapıyor. Bunun bir kez daha kaybedilmesi, toplumda hoşnutsuzluk yaratır ve Kremlin bunu istemez. Diğer yandan ekonomisi son derece sıkıntılı bir dönemden geçen Türkiye için de şu anda Rusya ile bir uzlaşma sağlanamaması, maliyetli bir savaşın şiddetlenmesi, bu sıkıntıları daha da katlamak demektir.  

3- Suriye’de başından itibaren Rusya’nın derdi Türkiye ile olmadı. Öncelikle ABD ile girişilen küresel bir güç mücadelesinin sonucu Rusya’yı askerleriyle, üsleriyle Suriye’ye
taşıdı. SSCB devinden kalan (Tartus deniz üssü) varlığını pekiştirdi. Ama en az bunun kadar önemlisl, burada Şam yönetimine karşı savaşan silahlı gruplar içinde, Kafkasya’dan ve Orta Asya’dan gelen binlerce  eski SSCB kökenli var. Rusya tamamını” terörist” olarak nitelediği bu militanların Suriye’den ayrılıp Rusya topraklarına dönmesine ve özellikle Kafkasya’da yeniden sorun yaratmasına ciddi bir “ulusal güvenlik tehdidi” olarak bakıyor. Bu yüzden İdlib dahil her yerde bu gruplara karşı savaşı destekliyor.  Bu, asla pazarlık konusu etmeyeceği kırmızı çizgisi. Türkiye de, PKK yanlısı silahlı grupların kendisi için güvenlik sorunu yarattığını söyleyerek sınır dışı operasyonlar başlattı.  Adana Anlaşması gündeme gelirken sık sık bunu düşünmek lazım. İki tarafın da, terörle mücadele ve güvenlik odaklı bakış açısı temelinde uzlaşma yollarını iyi analiz etmek gerekiyor. 

4- Ankara, göçmenlere sınır kapılarını açarak AB ile ilişkileri yeniden gerginliğe taşıdığı, ABD’den ve NATO’dan istediği netlikte destek bulamadığı bir dönemde, ekonomik ve siyasi işbirliği hedefi güttüğü Moskova’yla “İdlib uğruna”  köprüleri atarsa, “anlamlı yalnızlık” günlerinden “anlamsız yalnızlık” dönemine geçebilir ve bundan bir çıkarı olmaz. Türkiye, altından kalkılmaz hale gelen göçmen akınının önüne geçmek için uğraşıyor, bunu Rusya’ya anlatmakta zorlanması sıkıntının kaynaklarından biri. Herkes kendi önceliğinin peşinde. 

5- Dış politikada dostluk ya da düşmanlık olmadığı, çıkarlar olduğunu herkes “sözde” tekrarlıyor ama ama “uygulamada” Türkiye’nin çok başarılı olduğunu söylemek zor. Rusların “hesaplı dostluk uzun ömürlü olur” sözü, karşılıklı çıkarlar gözetilerek iş yapmanın önemine atıf yapıyor. Son yıllarda Türkiye tarafında,  Rusya ile ilişkilerde haddinden fazla heyecanlı “dostluk” vurgularının ardından, ilk ciddi sorunda aynı yoğunlukta “düş kırıklığı” geliyor. İfrat-tefrit açmazına düşülüyor. Rusya ile Türkiye arasında dengeli, çıkarlar temelinde, işbirliği alanlarını geliştirmeye odaklı bir ilişki türü en doğrusu ve bugün sağlanacak bir uzlaşma ile geç kalınmadan bu yola dönülebilir.

6- Dış politikada, “haklılık ile güçlülük” kavramları, etik ve felsefi tartışmaların dışında “hayatın gerçekleri”ni dayatıyor. Rusya askeri olarak dünyanın ikinci büyük gücü ve ABD-NATO bile “karşı karşıya kalmamak” için hem Ukrayna’da hem Gürcistan’da belli bir sınırı zorlamadı. Türkiye’nin Suriye’de gittikçe tırmanan, maalesef ‘dış faktörlerin’ provokasyonuna son derece müsait ortamda Rusya ile bir sıcak çatışmaya uzanacak gelişmelerin faturası iyi hesaplanmalı. Uçak krizinde kırılan, zorlukla parçaları birleştirilen vazonun bir kez daha düşürülmemesi şart. Son tahlilde niyetler, arzular başka; imkanlar başka şey. 

7- İki ülke kamuoyunda karşılıklı kızgınlık, tepki tırmanıyor. Medyada, sosyal medyada karşılıklı suçlamalar artıyor. Bunun yıkıcı sonuçlarından kaçınılması için bu zirvede liderlerin bugüne dek yaptıkları gibi, “sorunlara rağmen birlikte çalışmaya devam” mesajı vermesi şart. Özellikle iki tarafta medyanın ezici gücü, “tek kanaat önderi” durumundaki liderlerin ağzına bakıyor. Onlar “yapıcı” mesaj verirse bu tansiyon düşebilir. Aksi takdirde iki tarafta da propaganda orduları “hazır kıta” bekliyor. Kremlin zirvesinde bir ateşkes çağrısı yapılması, Soçi Mutabakatının şartlarının uygulanmasına bir kez daha şans verilmesi, bu şartların iki taraf için neler olduğunun daha açık dile getirilip taraflarca güvence verilmesi  gibi somut kararlar, herkese zaman kazandırabilir ve tansiyonu şimdilik düşürebilir.

8- Erdoğan düşüncelerini kamuoyu önünde sürekli ve net olarak söyleyen, hızlı kararlar alıp uygulayan, Putin ise az konuşan, çok düşünüp az ama etkili adımlar atan, sabırlı bir lider. İki liderin yıllardır kurdukları iyi ve verimli ilişkinin temeli, karşılıklı güven ve verilen sözlerin yerine getirilmesiydi. Putin pek çok kez Erdoğan’ı överken buna atıf yapmış, “sözünde duran bir mujik (delikanlı)” olduğunu söylemişti.  Şimdi Soçi Anlaşması etrafında bu konuda bir “çatlak” ve “güven sorunu” yaşanmışa benziyor. “Verilen sözlerde durulmama” eleştirileri öne çıkıyor. Bu güven sorunu, 5 Mart zirvesiyle aşılmazsa, sıkıntılar daha da katlanabilir. Liderler, uzlaşmak ve yeniden “güven tesis etmek” için kritik bir virajdalar. 

9- “Türkiye ve Rusya, bu kadar zorlu-yokuşlu yolu geçip, bu kadar güçlü bir ticari-ekonomik işbirliği yaratıp, kendi ikili ilişkileri iyi giderken Suriye yüzünden mi köprüleri yakacaklar?” Bu soru sık sık soruluyor. Rusya’da inşaattan turizme, ticaretten yatırımlara kadar devasa bir Türk varlığı var. İki ülkede kök salan Türk-Rus aileler, yetişen “yeni ortak nesil” var. İdlib’te atılacak bir yanlış adım, sayıları artık onbinler değil, yüzbinlerle ölçülen bir kitlenin hayatını kökünden sarsar. Yeni yaptırımlara, kırgınlıklara, tatsızlıklar, bölünen ailelere kadar uzanacak bir sürecin fitili ateşlenebilir. Bu yüzden bir yol bulup kriz aşılmalı. 

10- İki ülke, “olumsuz sonuçları maalesef uzun yıllar sürer” denilen uçak krizinden, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un kahpece katledilmesinden sonra bile “aklı selim” ile işbirliği yoluna umulmadık bir hızla dönmeyi başardı. Eğer bugün  İdlib sorunu yüzünden bu yoldan çıkılırsa, tarih önünde mahkum ve mahçup olunur. Siyaset ve diplomasi, çözüm üretme sanatı. Hele masaya oturacak olanlar, ağızlarından çıkacak tek bir söz, milyonlarca insanın hayatını etkileyecek iktidara sahip liderlerse, 5 Mart günü Kremlin’den umutları tazeleyecek bir uzlaşma çıkmasını beklemek hayalperestlik olmamalı. Riskler ve kaygılar büyük ama, uzlaşma için henüz geç değil. Geri adım, bazen ileri adımdır.  

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.


HIZLI YORUM YAP